GenelHaberSağlık

Öfkeni Kontrol Et Öfkene Yön Ver

Öfkeni Kontrol Et Öfkene Yön Ver

Hayatımız stres ve yoğun tempo altında olduğundan dolayı yada toplum olarak öyle öngördüğümüzden dolayı aşırı öfkeli bir toplum olmaya devam ediyoruz artık öfkemize bir son demesini bilmeliyiz öfkemize kendimiz yön vermeliyiz

Acının içerisine baktığında orada basit bir takım birşeyler göreceksin. Acı sana saygınlık kazandırıyor, insanlar sana karşın daha arkadaşça, daha iyi hissetmekte. Acı içindeysen fazladan dostun olabilir. Çok garip bir hayat bu; temelinde ters giden bir birşeyler var. Bu Şekilde olmamalı; sevinçli insanın fazladan dostu olmalı. Ama sevinçli olduğunda insanlar seni kıskanmaya başlıyor; çoğalış arkadaşça davranmıyorlar. Aldatılmış hissediyorlar; sende onların sahip meydana gelmediği bir şey var. Ne Türlü sevinçli olursun? Yüzyıllar süresince alttan alta öğrenmiş olduğumuz bir işleyiş var: mutluluğu bastırıp, acıyı dışa vurmak. Bu bizim için naturel bir duruma gelmiş.

Bu işleyişten tümüyle kurtulman gerekli. Ne Türlü sevinçli olunacşebekesini, sevinçli insanlara hürmet duymayı, onlara fazladan dikkat etmeyi öğrenmen gerekmektedir, unutma. Bu insanlığa kocaman bir hizmet olacaktır. Acı çeken insanlara fazla idrak gösterme. Biri acı içindeyse destekçi ol ama, ona karşın anlayışlı olma. Onun acının kayda ölçüt bir şey olduğunu düşünmesine yol açma. Ona yardım ediş nedenin içerisinde bulunduğu duruma hürmet duyuyor oluşundan değil, yalnızca acı çekiyor olmasından kaynaklandığının kesinlikle olarak altını çiz. Sen onu yalnızca bu acının içinden çekip sunmaya çalışıyorsun nedeni ise acı çirkin bir şey. Bırak o birey acının çirkinliğini hissetsin, acı içerisinde olmanın erdemli rastgele birşey, “insanlığa kocaman bir hizmet katmak”olmadığını anlasın.

Mutlu ol, mutluluğa hürmet duy ve kişilerin yaşamın niyetinin mutluluk- satchitanand olduğunu anlamasına destekçi ol. Doğu gizemcilerine yönelik Yaradan üç niteliğe sahiptir. O sat’tır: hakikat, varlıktır o. O chit’tir: bilinç, farkındalık. Ve son noktada, en çok yüksek dorukta de anand’dır: mest olma durumu. Mest oluş anında anında, Yaradan oradadır. Ne zaman mest olmuş bir insan görsen ona hürmet duy, mukaddestir o. Ve nerede bir topluluğun sevinçli, şen olduğunu hissedersen bil ki orası kutsal bir mekandır.

-REÇETELER-

ZİHNİN ADETLERİNİ KURNAZLIKLA YEN

Üzgün mü hissediyorsun? Dans et veya gidip, duşun altında dur ve bedeninin ısısıyla beraber üzüntünün de bedeninden ne türlü yok olup gittiğini gör. Duşun üst kısmına yağdırdığı suyun bedenindeki ter ve tozu ne türlü alıp götürüyorsa, üzüntünü de hem alıp götürdüğünü hisset. Bak bakalım ne oldu.

Zihni öyle bir duruma sokmayı dene ki, eskiyen işleyiş biçimini sürdüremesin.

Her şey olabilir. Aslına Bakarsak asırlardır geliştirilmiş var olan tüm teknikler zihnin eskiyen kalıplarını kırma çabalarından yabancı bir şey değildir.

Örneğin kızgın hissediyorsan, yalnızca bir kaç derin soluk al. Derin soluk al ve derin soluk ver, yalnızca 2 dk bunu yaptıktan daha sonra öfkenin ne vaziyette olduğuna bak. Zihnin kafasını karıştırmış oluyorsun; o bu 2 şeyi birbiriyle bağdaştıramıyor. “Ne vakitten beri” diye sormaya başlıyor zihin, “öfkeli birisi derin soluk alıyor? Neler oldu burada?”

Yani ne istersen yap ama hiçbir zaman aynı şeyi tekrarlama; püf noktası bu. Yoksa her üzgün oluşunda düş almaya başlarsan, zihin onu da alışkanlık edinecektir. Üç, 4 kereden daha sonra zihin öğrenir: “Her şey yolunda. Üzgünsün, o sebeple duş alıyorsun”. O zaman bu üzüntünün, o paketin bir parçası haline ciro. Hayır, hiçbir zaman aynı şeyi bir daha etme. Her defasında zihni şaşırtmaya devam et. Yaratıcı ol, yepyeni birşeyler buluş et.

Ortağın bir şey söylüyor ve öfkeleniyorsun. Hep ona vurmak veya bir birşeyler fırlatmak istemiştin. Bu sefer bir değişim yap: git sarıl ona! Onu güzelce bir öpüp, şaşırt onu da. Böylelikle hem bir zihnin şaşırmış olacak hem bir de ortağın. Bir anda bir takım birşeyler çoğalış eskisi benzeri olmayacak. O zaman zihninin bir mekanizma olduğunu, yepyeni birşeyler karşısında ne türlü mağlup düştüğünü, yepyeni şeylerle ne türlü baş edemediğini göreceksin.

Pencereyi aç ve bırak taze bir meltem içeri girsin.

ÖFKE KALIBINI DEĞİŞTİR

Bir şeyleri binbir kere dışarı atsan da, temeldeki kalıp değişmezse, onları tekrar biriktirirsin. Enerjiyi auta salmakta hiçbir sakınca yok- bu güzel bir şey- ama bunun kalıcı hiçbir tarafı da yok.

Doğu’nun yolları Batı’nınkilerden tamamıyla başka. Onlar katartik değil; tam tersine onlar seni kendi kalıbınla karşın karşıya getiriyor. Enerjinin bastırılmış olmasıyla ilgilenmiyorlar. Onlar kalıbın kendisiyle, o enerjiyi oluşturan, bastıran, seni sinirli, üzgün, bunalımlı ve nevrotik yapan içsel mekanizmalarla ilgileniyor. Bu kalıbın kırılması gerekmektedir. Enerjiyi salmak çok kolay ama kalıbı kırmak güç; kolay değil bir iş bu.

Şimdi bu kalıbı değiştirmek için bir şey yapmayı dene.

Her gün, on beş dk süresince, ne zaman sana uyuyorsa, bir zaman belirle ve odanın kapısını kapatıp sinirlen- ama bu siniri auta atma. Onu zorlamaya devam et, sinirden anında hemen çıldır ama onu dışarı salma. Hiçbir dışavurum yok…yastığa vurmak bile. Onu yapabileceğin her türlü bastır- beni takip edebiliyor musun? Katarsisin tam karşıtı bu.

Midende, bir birşeyler patlamak üzereymiş benzeri bir gerginlik hissediyorsan, mideni içeri çek; onu olabildiğince gergin duruma getir. Omuzlarının gerildiğini hissediyorsan, onları hepten ger. Bırak tüm bedenin muhtemel olabildiğince gerilsin, anında hemen çıkış noktası olmayan bir volkan benzeri kaynasın. Hatırlanması gerekli gelen nokta bu- salmak, dışa vurmak yok. Bağırma, yoksa miden gevşeyecektir. Hiçbir şeye vurma, yoksa omuzların gevşeyip, rahatlayacaktır.

On beş dk süresince ısın dur, sanki yüz dereceye çıkıyormuş benzeri kız. On beş dk süresince bu gerginliği bir doruk noktasına doğru taşı. Saatini kur ve çalmaya başladığında, elinden gelenin en fazlasını inşa etmeye çalış.

Saat sustuğunda, sessizce otur, gözlerini kapa ve yalnızca olup bitenleri izle. Bedeni gevşet.

Bunu 2 hafta süresince tekrarla. Sistemi bu şekilde kızdırmak, kalıplarının erimesini sağlayacaktır.

“HAYIR”IN DERİNLERİNE İN

Her akşam, altmış dakikalığına şu yolu dene. İlk kırk dk süresince olumsuzlaş, olabildiğince olumlu olmayan ol. Kapıları kapat, odanın etrafına yastıklar koy, telefonu fişten çek ve bir saat süresince rahatsız edilmemek istediğini herkese söyle. Kapıya, bir saat süresince tamamıyla kendi başına bırakılman gerektiğini söyleyen bir yazı as. Odayı olabildiğince loşlaştır. Kasvetli bir müzik çal ve kendini ölü benzeri hisset.

Oturduğun yerde kendini olabildiğince olumlu olmayan hisset. “Hayır”ı bir mantra benzeri tekrarla. Geçmiş Zamanda kendini son derece donuk ve ölü benzeri hissettiğin, kendini öldürmek istediğin, yaşamın tadının tuzunun kalmadığı sahneleri canlandır ve abart onları. Etrafında tümüyle bu durumu yarat. Zihnin araya girecektir. Sana, “Ne yapıyorsun? Öyle güzel bir gece ki bu, hem bir de dolunay var”diyecektir. Ona kulak asma. Ona daha daha sonra geri dönebileceğini ama şu anda kendini tamamıyla olumsuzluğa adadığını söyle. Dini bir gereği mahaline getiriyormuşçasına olumlu olmayan ol. Ağla, zırla, bgösterişli, küfret- içinden ne geliyorsa yap. Ama bir şeyi unutma: sevinçli olmamalısın. Mutluluğa hiçbir şekilde geçit verme. Kendini yakaladığın anda anında kendine bir tokat at! Kendini olumsuzluğa geri döndür. Yastıkları dövmeye, onlarla kavga etmeye, üzerlerinde tepinmeye başla. İğrenç ol! Bu kırk dk süresince olumlu olmayan kalabilmek çok kolay değil gelecektir.

Zihnin basit kanunlarından biridir bu- profesyonel olarak her ne yaparsan, aslına bakarsak onu yapamazsın nedeni ise bir şeyi profesyonel olarak yaptığında bir mesafe hissetmeye başlarsın. Onu inşa ediyor olsan da halen bir tanıksındır; yaptığın şeyin içerisinde kaybolup gitmezsin. Bir mesafe doğmuştur ve o mesafe müthiş güzel bir şeydir. Ama o mesafeyi yaratmanı söylemiyorum. O bir hemen yan üründür- onun hakkında endişelenmene gerek yok.

Bu tüm olumsuzluğu kökünden söküp atacak, sana “evet”e konusunda yepyeni bir bakış kazandıracaktır. Seni tamamıyla temizleyecektir. Hiç kimse “hayır”ın derinlerine dalmadan, “evet”in zirvesine ulaşamaz. Önce hayır diyen biri olman gerekir ki, evet bundan doğsun.

KAPLANI SERBEST BIRAK

Yaşam öyle engin bir olgu ki onu kontrol etmek olanaksız. Onu hakikaten kontrol altında tutmak istiyorsan, kesip, biçerek asgariye indirmen lazım; onu ancak o zaman idare edebilirsin. Yoksa yaşam vahşidir. Bulutlar ve yağmur civarı, rüzgar, ağaçlar ve gökyüzü civarı vahşidir.

Geceleri bir meditasyona başla. Hiçbir şekilde insan değilmişsin benzeri hisset yalnızca. İstediğin hayvanı seçebilirsin. Kedileri seviyorsan, kedi uygundur. Köpekleri seviyorsan köpek de olur….veya kaplan ol- dişi, erkek fark etmez- ne istersen olabilir. O hayvana dönüş. Odada 4 ayak üstünde dolaşarak, o hayvana dönüş.

On beş dk süresince bu fantezinin çıkarabildiğin civarı keyfini çıkar. Bir köpek benzeri havla ve köpekten beklenebilecek şeyleri yap; hakikaten yap bunları! Bunun tadını çıkar ve hiçbir şeyi kontrol etme. Bir köpek hiçbir şeyi kontrol edemez- köpek olmak demek mutlak özgürlük demektir- başka bir deyişle o anda içinden ne geliyorsa onu yap. İnsana ait kontrol özelliğini o anın içerisine taşıma. Hakikaten yüksek başlı bir köpek ol! On beş dk süresince odanın etrafında dolaşıp havla, zıpla. Bunu yedi gün süresince yap- faydasını göreceksin.

Fazla görgülü, fazla medenileşmiş biri olmak sana köstek olabilmektedir. Belli Bir Zaman daha hayvani bir enerjiye ihtiyacın var. Çok medeniyet, insanı felç eden bir şeydir. Küçük dozlarda faydalıyken, fazlası çok tehlikelidir. Birey hep hayvan olabilme kapasitesini barındırmalıdır. Belli Bir Zaman vahşileşmeyi öğrenebilirsen, tüm sorunların yok olacaktır. Bu yüzden bu akşamdan başla- ve bunun keyfini çıkar!

KRİZE MÜDAHALE ETMEK

Dışarıdan baskı benzeri müdahaleler olduğu zamanlarda- ki bu hayatta çok sık olacaktır- meditasyona doğrudan girmek zorlaşır. Bu yüzden meditasyondan önce, on beş dakika bir zaman süresince bu baskıyı silmek için bir şey yapman gerekiyor; ancak öylelikle meditasyona girebilirsin, yoksa giremezsin.

On beş dk süresince sessizce oturup dünyanın bir rüyadan ibaret olduğunu düşün- esasen öyledir de! Tüm dünyanın bir rüya olduğunu ve hiçbir şeyin ehemmiyeti olmadığını düşün. Birincisi bu.

İkinci olarak da er veya geç, sen de dahil olmak üzere her şeyin yok olacağını hatırla. Sen hep burada değildin ve sonsuza civarı burada olmayacaksın. Demek ki, hiçbir şey kalıcı değil.

Üçüncü olarak, yalnızca bir tanık olduğunu hatırla. Bu gelip geçen bir rüya, bir film.

Bu üç şeyi hatırla; bu dünyanın tümüyle bir rüya olduğunu, her şeyin, senin bile gelip belli bir süre olduğunu unutma. Ölüm yaklaşıyor ve varolan tek hakikat tanıktır, başka bir deyişle sen yalnızca bir tanıksın. Bedeni gevşetip, on beş dk süresince tanık olduktan daha sonra, meditasyona başla. Meditasyona kolaylıkla girebilecek, hiçbir sorunla karşılaşmayacaksın.

Ama meditasyonun kolaylaştığını hissettiğin anda dur; yoksa bu bir alışkanlığa dönecektir. Bu yolun ancak meditasyona girmenin kolay değil olduğu belli vaziyetlerde kullanılması gerekmektedir. Her gün yaparsan iyi gelir ama etkisini kaybetmeye ve işe yaramamaya başlayacaktır. Bu yüzden bunu bir ilaç olarak kullan. İşler ters gittiğinde, zorlaştığında, karayolu açması ve rahatlamanı sağlaması için kullan bunu.

SEFALETİN TAİ CHİ’Sİ

Kendini sefil bir şekilde hissetmeye başladığında, bu ruh haline yavaş bir şekilde, yüksek hızda değil, gösterişli hareketlerle, Tai Chi hareketleriyle gir.

Üzgün hissediyorsan, gözlerini kapa ve bırak film gösterişli çekimde aksın. Onun içerisine yavaş, yavaş, etrafını tümüyle görebilen bir fikir açısıyla, bakarak, olup bitenleri izleyerek gir. O civarı yavaş gir ki, her sahneyi, her teli, tek tek görebilesin. Öfkeleniyorsan, öfkeye çok yavaş bir şekilde adım at.

Sadece bir kaç gün süresince, yavaş hareket et ve yabancı şeylerde de yavaşla. Örnek Olarak yürüyorsan, şimdiye civarı yürüdüğünden daha yavaş yürü. Yemek yerken daha yavaş ye ve lokmalarını daha çok çiğne. Normalde yirmi dakikada yaptığını otuz dakikada yap, her şeyi yüzde 50 oranında yavaşlat. Gözlerini hızla açıyorsan, daha yavaş aç. Duşunu normalde aldığın zamanın 2 katı zamanda al; her şeyi yavaşlat.

Her şeyi yavaşlattığında, otomatik olarak tüm mekanizman da yavaşlar. Mekanizma birdir- yürürken, konuşurken, öfkelenirken kullandığın hep aynı mekanizmadır. Değişik mekanizmalar mevzubahis değildir; hepsi tek bir organik mekanizmadır. Bu yüzden, her şeyi yavaşlattığında, şaşırtıcı bir şekilde, üzüntün, sefaletin, öfken, şiddetin- hepsi yavaşlayacaktır.

Bu muazzam bir tecrübe yaratır: düşüncelerin yavaşlar, arzuların yavaşlar, eskiyen alışkanlıkların yavaşlar.

Örnek Olarak, sigara içiyorsan, elin çok yavaşça hareket eder….cebine girer…sigarayı çıkarır… onu ağzına koyar…kibrit kutusunu çıkarır. Tüm bunları öyle ağırdan alırsın ki, tek bir sigarayı içmen anında hemen yarım saat sürer! Şaşıracaksın; her şeyi ne türlü yaptığını görebilmeye başlayacaksın.

AY GÜNCESİ

Ay kişiyi bazen kocaman ölçüde etkileyebilir, bu sebeple bunu takip et ve bundan faydalan. En az 2 ay süresince her günü kaydet ve bunu aya yönelik yap. Yepyeni aydan başlayıp o günün genelinde ne türlü sezdiğini kaydet; daha sonra sonrası günü, üçüncü günü, daha sonra dördüncüyü ve dolunaya civarı her günü kaydet. Dolunay küçülürken de kaydetmeye devam et. Belli bir ritmin var olduğunu, ruh hallerinin aya yönelik gittiğini görebileceksin.

Kendi grafiğini keşfettikten daha sonra ondan pekçok şekilde yararlanabilirsin. Yarın ne olacağını eskiden bilip, ona yönelik hazırlıklı olabilirsin. Üzgün olacaksan, üzüntünün tadını çıkar. O zaman onla beraber savaşmaya gerek kalmıyor. Savaşmak mahaline ondan faydalan nedeni ise üzüntüden de faydalanılabilir.

KÖPEK GİBİ SOLUK AL

Göbeğinde düğümler hissettiğin vakitlerde, köpek benzeri yürüyüp soluk almaya başla. Dilinin dışarı sarkmasına izin ver. Tüm kanal açılacaktır. Bu şekilde soluk almak çok gösterişli olabilmektedir. Bu şekilde yarım saat soluk aldığında, öfken çok güzel bir şekilde akacaktır. Tüm bedenin bunun için dahil olmak üzere olacaktır.

Arada sırada odanda bunu yapmayı dene. Bir aynanın karşısına geçip havlayıp, hırlayabilirsin! Üç hafta içerisinde bir şeylerin çok, çok derinlere gitmekte olduğunu hissedeceksin. Öfke bir sefer rahatlayıp, yok olduğunda, kendini özgür hissedeceksin.

OLUMSUZU KABULLEN

Bireyin, kendi varlığının olumlu olmayan taraflarını da kabul etmeyi öğrenmesi gerekiyor; birey ancak o zaman tüm olabilmektedir.

Hepimiz yalnızca olumlu tarafı hayatını sürdürmek istiyoruz. Sevinçli olduğunda bunu kabul ediyorsun; mutsuz olduğunda ise reddediyorsun. Ama bu ikisi de sensin. Her şey akıyorken müthiş hissediyorsun; her şey durup, durgunlaştığında cehennemdeymiş benzeri hissediyorsun. Ama bu ikisinin de kabullenilmesi gerekmektedir. Hayat bu şekilde bir şey: hayat içerisinde hem bir cenneti hem bir cehennemi beraber barındırıyor. Cennet-cehennem ayrımı sahte bir ayrımdır. Ne yukarıda bir centam olarak, ne de aşağıda bir cehennem vardır; ikisi de buradadır. Bir an cennette, başka an cehennemdesindir.

Kişi kendi olumlu olmayan tarafını da kavramalı ve o konuda rahatlayabilmelidir. O zaman bir gün şaşırarak göreceksin ki, bu olumlu olmayan taraf yaşama tat, tuz katıyor. Bu gereksiz bir şey değil; yaşama lezzet veriyor. Yoksa hayat son derece donuk ve tekdüze olurdu. Düşün ki kendini hep yalnızca daha sevinçli, daha sevinçli, daha sevinçli hissediyorsun… Ne yapardın o zaman? O mutsuzluk anları yaşama tekrar tat, tuz, arayış, macera katıyor. Tekrar iştah kazanıyorsun.

Varlığına bütünüyle sahip çıkmalısın. İyisiyle, kötüsüyle her yönünü kabullenmelisin kendinin. Rastgele bir şeyden kurtulmak mevzubahis değil. Kimse hiçbir zaman hiçbir şeyden kurtulmuyor, birey yalnızca yavaş, yavaş her şeyi kabullenmeyi öğreniyor. İşte o zaman karanlıkla ışık içinde bir ahenk oluşmaya başlıyor ve bu çok güzel bir şey. Yaşam zıtlık yardımıyla bir ahenge dönüşüyor.

Bu yüzden, bu anları da yaşamaya çalış. Sorun yaratma. “Ne yapsam da şu huzursuzluktan kurtulsam?”diye düşünme. Huzursuzsan, huzursuz ol! Mutsuzsan mutsuz ol, büyütme bunu- yalnızca mutsuz ol; esasen yabancı ne yapabilirsin ki?

Bu aynı iklimlere benzer: yazın hava ısınır, bu konuyla alakalı elinden ne gelebilir? Hava sıcakken, ısın ve terle, soğuduğunda ise titre ve keyfine bak! Yavaş, yavaş ters kutupların arasındaki ilişkiyi görmeye başlayacaksın. Ve bu kutuplaşmayı anladığın gün müthiş bir anlayışa ermiş, kocaman bir şey keşfetmiş olacaksın.

DOKUZUNCU BULUT ÜZERİNDE

Mutluluk son derece belli belirsiz bir şeydir; bulut benzeri tanımsız ve bir çok sefer değişkendir. Ne belli bir süre ne de kalıcıdır. Ebedidir. Ama ölü değil, capcanlıdır. O yaşamın kendisidir, başka bir deyişle ne durağan, ne de hareketlidir. Bir Çok Sefer değişir durur. İşte mutluluğun paradoksu budur: ebedi ama değişken, her an yepyeni ama hep kadim oluşu. Bir bakıma o hep vardı; bir bakıma her an mutluluktan sarhoş ve heyecan dolu hissedeceksin. Her an onun aracılığıyla şaşırtılacaksın. Mutlu Olmak bu sebeple böylesine bulutumsudur ve ne anlık, ne de kalıcı olarak sınırlandırılamaz.

Etrafında bu mutlu olmak bulutunu hissetmeye başla. Sessizce otururken bir bulutun etrafını sardığını hisset. Kendini o bulutun, içerisinde rahat bıraktığında, onun bir kaç gün daha sonra bir gerçekliğe dönüştüğünü göreceksin. Nedeni Ise o orada; yalnızca sen artık onu hissedemedin. O orada. Her Biri bu mutlu olmak bulutunun içerisinde yaşıyor- bireyin yalnızca bunu görmesi gerekmektedir, hepsi bu. Biz onla beraber doğduk. Bizim auramız, bizim asıl doğamız o. Bu yüzden arada sırada yalnızca sessizce, oturup gevşe ve etrafında olan, bir çok sefer değişse de hep seninle olan bir mutlu olmak bulutunun içerisinde kendini kaybettiğini hisset.

Kendini kaybetmeye başladıkça git gide daha sevinçli hissedecek, mest olacaksın. Senin tamamıyla kaybolduğun ve geriye yalnızca bulutun kaldığı ender anlar gelir. İşte bunlar satori veya samadhi anlarıdır. Onlar hakikate atılan ilk bakışlardır; uzak bakışlar da olsalar…

Tohum bir sefer orada olduğunda, ağaç arkasından gelecektir.

BUNU DÜŞ ET

Güçlü bir düş gücüne sahipsen ve bu kapasiteni profesyonel bir şekilde kullanabiliyorsan, bunun müthiş faydası olabilmektedir. Profesyonel olarak kullanamadığında ise bu bir engele dönüşür. Birey kapasiteye sahipse onu kullanmalıdır; yoksa yöntemini tıkayan bir kayaya dönüşür bu. Birey onun üzerinden atlayıp, onu bir atlama taşına dönüştürmelidir.

Şu üç şeyi yap:

Birincisi: kendini olabildiğince sevinçli olarak düş et. Bir kaç hafta içerisinde nedensiz yere çok sevinçli olmaya başladığını göreceksin. Bu uykudaki kapasitenin kanıtı olacak. Demek ki sabah ilk iş olarak kendini müthiş derecede sevinçli olarak düş etmelisin. Yataktan çok sevinçli bir ruh şeklinde çık- ışık saçar, için içerisine sığmaz bir halde, sanki o gün kusursuz, inanılmaz derecede kımetli bir şey olacakmış benzeri bir beklenti içerisinde ol. Son derece olumlu ve umutlu bir ruh şeklinde, o gün sıradan bir gün olmayacakmış, sıradışı, olağanüstü bir birşeyler seni bekliyormuş, çok yakınındaymış hissiyle çık yataktan. Gün süresince bu duygusu bir daha, bir daha hatırlamaya çalış. Yedi gün içerisinde göreceksin ki tüm davranış biçimin, tüm alışkanlıkların, tüm titreşimin bambaşka bir duruma gelmiş.

İkincisi: gece yatarken kendini Yaradan’nın ellerine bıraktığını düş et sadece…varoluş sana arka çıkıyormuş, sanki onun kucağında uykuya dalıyormuşsun benzeri hisset. Yalnızca bunu düş et ve uykuya dal. Bu hayali sürdürerek uykunun gelmesini bekle ki düş gücü uykunun içerisine işlesin ve bu ikisi iç içe geçsin. İkincisi de bu.

Üçüncüsü: olumlu olmayan hiçbir şey düş etme nedeni ise düş gücü kapasitesine sahip var olan bireyler, olumlu olmayan birşeyler düş ettiklerinde bunlar hakikat olmaya başlar. Hastalanacağını düşünürsen, hastalanırsın. Birinin gelip sana kabaca davranacağını düşünürsen öyle davranır. Bu durumu senin kendi düş gücün yaratacaktır.

Önce sabah ve akşam canlandırmalarına başla ve gün süresince olumlu olmayan hiçbir şey düş etmemeyi unutma. Öyle bir fikir geldiğinde onu anında olumlu bir şeye çevir. Ona hayır de. Ondan anında vazgeç ve fırlatıp at onu.

GÖBEĞİNDEN GÜLÜMSE

Yapacak bir şeyin olmadan, öylece oturduğun anlarda yalnızca çeneni gevşetip, ağzını hafifçe aç. Ağızdan soluk almaya başla ama derin değil. Bırak bedenin soluk alsın, başka bir deyişle soluk yüzeysel olacak ve git gide hepten yüzeyselleşecektir. Nefesinin çok yüzeysel bir duruma geldiğini, ağzının açık, çenenin gevşemiş olduğunu hissettiğinde tüm bedenin son derece gevşemiş olacak.

İşte o an bir gülümsemenin belirmeye başladığını ama bunun yüzünde değil, içsel varlığının her yanında olduğunu hisset. Bunu yapabileceksin. Dudaklarda meydana gelen bir gülümseme değil; yalnızca içerisinde yayılan varoluşsal bir gülümsemedir bu.

Bunu bu akşam denersen ne olduğunu kavrarsın…çünkü bu anlatılabilecek bir şey değil. Dudaklarınla, yüzünle gülmene gerek yok; sanki göbeğinden gülüyorsun, sanki göbeğin gülümsüyor. Bu bir gülümseme, kahkaha değil; çok yumuşacık, duyarlı ve narin bir şey. Sanki göbeğinde küçük bir gül açıyormuş, kokusu tüm bedenine yayılıyormuş benzeri bir şey.

Bu gülümsemenin ne olduğunu bir sefer kavradığında, yirmi 4 saat süresince sevinçli kalabileceksin. O mutluluğu özlemeye başladığını hissettiğinde yalnızca gözlerini kapa ve o gülümsemeyi tekrar yakala; o hep orada duruyor olacak. Gün süresince istediğin civarı çok kere onu yakalayabilirsin. O her an orada.

ÇİN SEDDİNİ YIK

Birçok insan tüm hayatları süresince her şeyde belli bir yere civarı gidiyor. Kızmışsan bir yere civarı kızarsın. Üzgünsen bir yere civarı üzülürsün. Mutluysan bir yere civarı sevinçli olursun. Hiçbir Zaman ötesine geçmediğin nazik bir şerit vardır; her şey oraya civarı ciro ve durur. Bu anında hemen otomatikleşmiştir; o çizgiye ulaştığın anda vazgeçersin.
Herkese öğretilmiştir bu: belli ölçüde kızmaya iznin olduğu nedeni ise ondan sonrasının tehlikeli olabileceği. Belli ölçüde sevinçli olmana izin verilir nedeni ise mutlu olmak çıldırtıcı olabilmektedir. Belli bir noktaya civarı üzülmene izin vardır nedeni ise ondan sonrasında intihara sebep olabilir. Bu şekilde eğitildin ve kendinle başka her biri içinde bir Çin Seddi duruyor. Hiçbir Zaman onun ötesine geçmiyorsun. Sahip olduğun tek alan, tek özgürlük orası bu sebeple sevinçli veya neşeli olduğunda Çin Seddi araya giriyor. Demek ki onun farkında olman gerek.

Şu deneyi inşa etmeye başlarsan müthiş derecede faydası olacaktır bunun; bunun için abartma yolu denir. Bu en eskiyen Tibet meditasyon yöntemlerinin biridir. Üzgün hissediyorsan gözlerini kapa ve üzüntüyü abart. Ona muhtemel olduğunca kendini kaptır, sınırın ötesine geç. İnlemek, ağlayıp, zırlamak istiyorsan yap bunu. Yerde yuvarlanmak istiyorsan yuvarlan ama olağan sınırlarının ötesine geçip, bundan önce hiç gitmediğin yere civarı git.

Bunu abart nedeni ise içerisinde yaşamış olduğun o daimi sınır öylesine adet haline gelmiş ki, onun ötesine geçemedikçe, farkına da varamayacaksın. O senin zihinsel alışkanlıklarının bir parçası, bu sebeple öfkelenebilirsin ama o sınırın ötesine geçmediğin taktirde bunun farkında olamayacaksın. Daha Sonra birdenbire bunun farkına varacaksın nedeni ise bundan önce hiç gerçekleşmemiş var olan bir şey gerçekleşiyor olacak.

Üzüntü, öfke, kıskançlık- o anda her ne hissediyorsan onunla- ve bilhassa de mutlulukla dene bunu. Sevinçli olduğun zaman sınır tanıma. Git, sınırların dışına taş: danset, şarkı söyle veya koştur. Cimrilik etme.

Sınırı çiğnemeyi ve aşmayı bir sefer öğrendiğinde, kendini tamamıyla bir başka yeryüzünde bulacaksın. İşte o zaman tüm yaşamın süresince neyi kaçırmakta olduğunu göreceksin.

O Çin Seddi’yle pekçok sefer karşın karşıya kalacaksın ama git gide onun ne türlü dışına çıkabileceğini öğrenmeye başlayacaksın nedeni ise hakikaten orada değil o, yalnızca bir inanıştan ibaret…

ÖZEL BİR HAYAT YARAT

Bu yolu her gece tekrarla. Bu üç adımdan oluşur.

İlk yedi gün süresince, ilk adım: yatakta uzan veya otur ve ışıkları kapatıp, karanlıkta ol. Geçmiş Zamanda yaşamış olduğun rastgele güzel bir anı hatırla. Rastgele güzel bir an….en iyi olanını seç yalnızca. Çok sıradan bir şey olabilmektedir nedeni ise bazen sıradan yerlerde, sıradışı birşeyler gerçekleşir.

Sadece hareketsizce oturuyor, hiçbir şey yapmıyorsun ve yağmur damlaları damın üst kısmına düşüyor. O anın kokusu, sesi….seni sarıp sarmalıyor ve o anda bir şey tırak diye mahaline oturuyor ve kendini kutsal bir anın içerisinde buluyorsun. Ya da bir gün sokakta yürürken birdenbire ağaçların arkasından gelen güneş ışığı üst kısmına vuruyor ve tırak!- bir şey açılıyor. Bir anlığına yabancı bir dünyaya taşınıyorsun.

Anını seçtikten daha sonra onu bir hafta süresince kullan. Öylece gözlerini kapa ve onu tekrar yaşa. Ayrıntılara gir. Yağmur damlaları damın üst kısmına düşüyor…o pıt, pıt sesi…koku…o anın kendine has dokusu… Bir kuş şakıyor, bir köpek havlıyor… yere bir tabak düşüyor- seslerin hepsi. Tüm açılardan, çok boyutlu olarak, tüm duyuları kullanarak ayrıntılara gir. Her akşam hepten derin ayrıntılara daldığını hissedip, o anı hakikaten yaşarken bile kaçırmış olabileceğin ama zihninin kaydettiği bir takım şeyleri bile hatırlayabilirsin. Sen anı kaçırsan bile zihin kaydetmeye sürdürür.

Deneyimlemiş olduğunu fark etmediğin incecik farkları hissetmeye başlayacaksın. Bilincin o ana odaklandığında, o an tekrar orada olacaktır. Yepyeni birşeyler hissetmeye başlayacaksın.

Aniden onların hep orada durduğunu, ancak o anda senin onları kaçırmış olduğunu fark edeceksin. Ama zihin her şeyi kayda geçiyor. Çok ama çok güvenilir bir uşak o, muazzam bir kapasiteye sahip.

Yedinci güne geldiğinde, bu anı öylesine duru bir şekilde görmeye başlayacaksın ki, şimdiye civarı hiçbir hakikat anı böylesine duru olarak görmemiş olduğunu hissedeceksin.

Yedi günden daha sonra aynı şeye devam et ama bir şey daha ekleyerek: sekizinci gün etrafındaki havayı hisset. Havanın seni her yönden- bir metreye kadar- çepeçevre sarışını hisset. O ana konusunda bir auranın seni sarmaladığını hisset. On dördüncü güne doğru, o bir metrelik mesafenin dışarısında bambaşka bir boyutun varolduğunun şuurunda olsan da, anında hemen tümüyle bir başka dünyanın içerisinde kalabilmeye başlayacaksın.

Sonra üçüncü haftada yepyeni bir şeyin daha eklenmesi gerekmektedir. Anı yaşa, etrafın onla beraber sarılı olsun ve son olarak hayali bir anti-hava yarat.

Örneğin kendini çok iyi hissediyorsun; etrafın bir metrelik mesafede o iyilik, o tanrısallıkla çevrili. Son Olarak şu şekilde bir durumu farz et: biri sana hakaret etmekte ama hakaret ancak sınıra civarı gelebiliyor. Orada bir çit var ve hakaret sana işleyemiyor. Bir ok benzeri gidip, orada yere düşüyor. Veya üzücü bir anı hatırla: kırgınsın ama o kırgınlık etrafında olan cam duvara civarı gelip, yere düşüyor. Hiçbir Zaman sana ulaşamıyor. Eğer ilk 2 hafta iyi gitmişse, üçüncü hafta her şeyin ancak o bir metrelik sınıra civarı gelebildiğini ama hiçbir şeyin sana nüfuz edemediğini görebilmeye başlayacaksın.

Sonra dördüncü hafta bakımından o aurayı korumaya devam et. Pazara giderken veya insanlarla konuşurken onu bir çok sefer aklında tut.

Müthiş bir heyecan duyacaksın. Dünyanın içerisinde varlığını sürdürürken, kendine ait, özel bir hayat bir çok sefer seninle olacak.

Bu seni son olarak’de yaşayabilecek duruma getirecek nedeni ise aslına bakarsak her an binlerce şeyin bombardımanına uğramaktasın. Onlar senin ilgisini çekiyor ve etrafında koruma amaçlı bir aura yoksa savunmasız kalıyorsun. Bir köpek havlıyor ve aklın bir anda o tarafa çekiliyor. Köpek hafızana giriyor. Hafızanda geçmişten kalma pekçok köpek mevcut. Arkadaşının bir köpeği var; son olarak köpekten arkadaşına geçmiş oldun, oradan da onun bir zamanlar aşık olduğun kız kardeşine geçeceksin. İşte tüm saçmalık bu şekilde başlıyor. Köpek son olarak havlıyorken seni Geçmiş zamanda bambaşka yerlere götürmüş oldu. Seni geleceğe de götürebilir, bunu kimse bilemez. Her şey seni her yere götürebilir; bu çok karmaşıktır.

Bu yüzden bireyin kendisini saran, koruma amaçlı bir auraya gereksinimi vardır. Köpek havlamaya sürdürür ama sen kendi içerisinde oturaklı, sakin, sessiz ve merkezde kalırsın.

Bu aurayı birden çok günlüğüne veya birden çok aylığına yanında taşı. Çoğalış ona ihtiyacın kalmadığını gördüğünde bırakabilirsin onu. Son Olarak ve burada olmayı bir sefer öğrendiğinde, bir sefer onun keyfine, muazzam mutluluğuna vardığında, aurayı bırakabilirsin.

MUTLU AYAKLAR

Kahkaha attığında, kahkaha tüm bedeninden geçmeli, anlaşılması gerekli gelen nokta bu. Yalnızca dudaklarınla, yalnızca boğazınla da kahkaha atabilirsin ama bu fazla derin olmayacaktır.

Odanın ortasında, yere otur ve sanki kahkaha ayak tabanlarından geliyormuş benzeri hisset. Önce gözlerini kapa, daha sonra da kahkaha dalgalarının ayaklarından yayılışını hisset. Bunlar son derece belli belirsiz olacaktır. Daha Sonra göbeğe ulaşıp, daha görünür duruma geleceklerdir; göbek sallanmaya ve titremeye başlayacaktır. Onu oradan kalbine taşı, o zaman kalbin dopdolu hissedecek. Oradan da boğazına ve dudaklarına doğru çıkart. Dudakların ve boğazınla kahkaha atabilirsin; kahkahaya aynı sesler çıkarabilirsin ama bu ne hakikat bir kahkaha olacak ne de fazla bir işe yarayacaktır. Bu tekrardan ancak mekanik bir hareket olarak kalacaktır.

Gülmeye başladığında küçük bir çocuk olduğunu düş et. Kendini gözünde küçük bir çocuk olarak canlandır. Küçük çocuklar kahkahayla gülerken yerde yuvarlanmaya başlarlar. İçinden geliyorsa sen de yerde yuvarlanmaya başla. Tüm etki bunun için tüm benliğinle dahil olmak üzere olmak. Çıkan ses, bu dahil olmak üzere oluş civarı anlamlı değildir. Bu bir sefer başladığında ne olduğunu anlayacaksın.

İlk 2, üç gün süresince sana bunun olup olmadığını anlayamayabilirsin ama olacaktır. Onu köklerinden al, getir- aynı açan bir çiçeğin, ağacın köklerinden yola çıkışı benzeri. Git gide yukarı çıkar. Daha önce hiçbir süreçte göremezsin; yalnızca yukarı ulaşıp çiçeklendiğinde görebilirsin onu. Ama o köklerden, yerin çok derinlerinden geliyordur. En derinlerden beri yoldadır.

Kahkaha da aynen bu şekilde önce ayaklardan başlayıp, yukarı doğru yol almalıdır. Bırak tüm bedenin onla beraber sarsılsın. O titreşimi hisset ve onla beraber işbirliği içerisinde ol. En ilk olarak belli bir zaman abartman gerekse de bunun faydası olacaktır. Elinin titrediğini hissediyorsan, fazladan titremesine yardım et ki enerji fazladan dalgalanmaya, akmaya başlasın. Daha Sonra yerde yuvarlanıp, gülmeye başla.

Bunu akşam uykuya yatmadan önce yap. On dk yetecektir, daha sonra uyu. Sabah tekrar, bunu ilk iş olarak yatakta bir daha edebilirsin. Gece gülüşü yepyeni bir uyku akımı yaratacaktır. Rüyaların daha neşeli, daha gümbür, gümbür olacak ve sabah gülüşüne de yardımları dokunacak; ona fon oluşturacaklardır. Sabah gülüşü ise tüm günün akışını belirleyecektir. Sabah ilk iş olarak ne yaparsan, bu her her halükarda gününün akışını belirler.

Eğer ilk önce öfkelendiysen bu zincirleme gidecektir. Bir öfke diğerine, o da bir yabancı öfkeye ne amaçla olacaktır. Kendini son derece kırılmaya açık hissettiğin için en küçük birşeyler seni incitir, hakaret benzeri ciro. Her şey peş peşe gider. Güne başlamanın en güzel karayolu gülmektir ama bırak bu tüm bir şeye dönüşsün. Gün süresince, ne zaman fırsat bulsan, kaçırma- kahkahayla gül!

EVET MANTRASI

Ben sana yaşama, aşka, insanlara evet demeyi öğretiyorum. Evet, dikenler de var ama oturup onları saymaya da gerek yok. Onları görmemezlikten gel; gül üst kısmına meditasyon yap. Eğer meditasyonun gülün derinlerine inerse, gül de senin içerisinde derinlere inecek ve dikenleri hepten küçülecektir. Bir an gelir ve gül seni tamamıyla ele geçirmiş, o anda yeryüzünde çoğalış hiçbir diken kalmamış olacak.

Enerjini “evet”e yatırmaya, “evet”i bir mantraya çevirmeye başla. Her gece uyumadan önce “evet…evet…” diye bir daha edip, onla beraber aynı frekansa gir. Onla Beraber beraber sallanıp, tepeden tırnağa tüm benliğini ele geçirmesine izin ver. Bırak içerisine işlesin. “Evet…evet…evet” diye bir daha et. Her gece on dk süresince, bırak bu senin duan olsun ve daha sonra uyu.

Sabah erkenden, tekrardan, en az üç dk süresince yatağında oturup bunu yap. İlk işin “evet” i bir daha edip o hissin içerisine girmek olsun.

Gün süresince, ne zaman olumlu olmayan hissetmeye başlarsan, yöntemde, rastgele bir yerde dur. Fazla Yüksek sesle “Evet…evet” diyebiliyorsan iyi, yoksa en azından sessizce, “Evet…evet” diyebilirsin. Üç hafta süresince “evet”i yap.

ÜZÜLME ÖFKELEN

Öfke ve üzüntü aynı şeydir. Üzüntü öfkenin pasif durumu, öfke ise üzüntünün harekete geçmiş halidir. Üzgün bir bireyin öfkelenmesi kolay değildir. Üzgün bir tanesini kızdırabilirsen, üzüntüsü anında yok olacaktır. Kızgın birinin ise üzülmesi çok kolay değildir. Onu üzgün duruma getirebildiğin anda, öfkesi kaybolacaktır.

Tüm duygularımızda basit kutuplaşma hüküm sürer- erkek ve kadın, yin ve yang, eril ve dişi. Öfke eril, üzüntü ise dişidir. Başka Bir Deyişle üzüntüyle aynı frekanstaysan öfkeye geçmen kolay değildir ama senden yapmanı istediğim şey bu. Bunu dışa vur, hareketlerinle ortaya koy. Absürt benzeri görünse de, kendi gözünde aptal vaziyetine düşmek pahasına da olsa tekrardan de ortaya koy!

Öfke ve üzüntü içinde gidip, gelebilirsen, ikisi de hem kolaylaşacaktır. Bunların üzerine çıkacak ve o zaman her şeyi dışarıdan izleyebileceksin. Ne var ki perdenin arkasına geçip, bu oyunları oradan izleyebildiğinde, bu ikisinin de ötesine geçebilirsin. Ama önce bu ikisi içinde kolaylıkla hareket edebiliyor olman gerek; yoksa üzgün kalmaya devam edersin ve birey gösterişli olduğunda, bir şeyleri aşması kolay değildir.

Unutma; 2 enerji, 2 ters enerji tıpatıp bir fark yoktur, yüzde elli yüzde ellidir ve bu sebeple onların dışına çıkmak çok kolaydır nedeni ise onlar bir çok sefer birbiriyle savaşıp, birbirlerini silerler ve sen ikisinin de eline düşmemiş olursun.

Üzüntün ve öfken yüzde elli yüzde ellidir, eşdeğer enerjilerdir ve bu sebeple birbirlerini silerler. Bir anda özgür kalmış olabilir ve dışarı adım atabilirsin. Ama eğer üzüntü yüzde yetmiş, öfke yüzde otuz ise, bu işleri çok güçleştirir. Yüzde yetmiş üzüntüye karşın, yüzde otuz öfke demek, geride halen yüzde kırk oranında üzüntü kalacak demektir ve bu vaziyette senin onun dışına çıkman olanaksız olacaktır. O yüzde kırklık kısım etrafta takılıp kalacaktır.

Demek ki içsel enerjilerin basit kaidelerinden biri budur; hep ters kutupların eşdeğer düzeye gelmesini sağlamakla onların dışına çıkabilirsin. Bu, 2 insan kendi aralarında kavga ederken senin oradan kaçabilmene aynı. Onlar birbirleriyle öylesine meşguldür ki sen endişeye hiç gerek kalmadan oradan kaçabilirsin.

Zihnini bu işe karıştırma. Bunu bir alıştırmaya dönüştür. Bunu gündelik bir alıştırmaya dönüştürebilirsin; onun gelmesini beklemeyi unut. Her gün öfkelenmelisin- bu daha kolaydır. Zıpla, koş, bağır öfkeyi meydana gelir. Onu nedensiz yere ortaya çıkarabilmeye başladığında çok sevinçli olacaksın nedeni ise çoğalış özgürlüğün olacak. Tersi vaziyette öfke bile hallerin egemenliğindedir; onun efendisi sen değilsin. Onu ortaya bile çıkaramazken, ne türlü kurtulacaksın ondan?

Başta bu belli bir zaman garip ve inanılmaz görünecek nedeni ise şimdiye civarı hep öfkeni ortaya çıkaran şeyin yabancı birinin sana ettiği hakaretler olduğu teorisine inandın. Ama bu doğru değil. Öfke hep orada duruyordu; başkaları onun açığa çıkmasına uydurma sebep oluyordu yalnızca.

Kendine bir uydurma sebep bulabilirsin: seni öfkelendirebilecek ve Geçmiş zamanda öfkelendirmiş de var olan bir durum düş et. Duvarla konuş, bir birşeyler söyle. Kısa zamanda duvar seninle konuşuyor olacak! Tamamıyla çıldır. Öfke ve üzüntüyü eşdeğer düzeye, tam orantılı duruma getirmen gerekmektedir. Onlar birbirlerini silecek, sen de böylelikle bu durumun dışına çıkabileceksin.

George Gurdjieff buna- içsel enerjileri karşın karşıya getirip birbirlerini silmekle meşgul bırakıp kaçma fırsatını yakalamaya, sinsi adamın karayolu derdi.

ARALARA DİKKAT ET

Esas var olan aralarda, 2 sözcüğün, 2 düşüncenin veya 2 duygunun içinde yatan boşluktur. Her nerede boşluk varsa- uykuyla uyanıklık, uyanıklıkla uyku arasında… Beden ve ruh içinde bir boşlukta- o arada… Aşk nefrete döneken- aşk olmaktan çıktığı ama artık nefrete dönüşmemiş olduğu o boşlukta. Geçmiş geleceğe dönerken- çoğalış yokken, ama gelir de artık gelmemişken aradaki o küçücük an- işte Şimdiki zaman, bu andır, odur. O civarı küçüktür ki zamanın bir parçası olduğu bile söylenemez. Bölünemez derecede küçüktür; parçalara ayrılamaz. O boşluk bölünmezdir ve her an bin bir şekilde ciro.

Ruh hallerin birinden diğerine değişip durur ve sen onların arasından geçersin. Yirmi 4 saat içerisinde bu aralarla o civarı çok karşılaşıyoruz ki, onları kaçırıp duruyor oluşumuz mucize benzeri. Ama hiçbir zaman o boşluğa bakmıyoruz; bu numarayı, boşluklara bakmamayı öğrenmişiz. O öyle küçük ki, gelip gittiğinde onun orada olmuş olduğunun farkına bile varmıyoruz. Bir birşeyler ancak çoğalış olmadığında, geçmişin bir parçasına dönüştüğünde onların farkına varıyoruz. Veya yöntemde olduklarında, geleceğin bir parçası olduklarında onları fark ediyoruz ama hakikaten orada oldukları zaman bir şekilde onları görmemeyi beceriyoruz.

Öfkeli olduğunda bunu görmezsin; sonradan pişman olursun. O çok yakınlaştığında onu hissedersin ve tekrar geliyor oluşu seni rahatsız eder. Ama o orada olduğu anda birdenbire kör, sgösterişli, farkındalıktan mahrum ve şuursuz bir duruma gelirsin. Aradaki boşluk o civarı küçüktür ki, mutlak derecede uyanık olmadığın sürece onu kaçırıp duracaksın. O civarı küçüktür ki o, ancak mutlak farkındalıkla yakalanabilir. Ne var ki tamamıyla orada olabildiğinde onu görebilirsin. Bir fikir yok olup, diğerinin oluşmaya başladığı sırada, ikisinin içinde düşüncenin meydana gelmediği bir boşluk mevcuttur. İşte esas var olan budur.

Sana anahtarı olduğu benzeri veriyorum. Son Olarak işe koyulup ona sahip çıkmak sana düşüyor.

Uykuya dalarken, artık uykuda olmadığın ama çoğalış uyanık da olmadığın o boşluğu görmeye çalış. Bir an ciro. Çok nazik bir an- ama fazla sürmez bu. O küçük bir esinti, bir melteme benzer: gelmesiyle gitmesi bir olabilir. Ama onu yakalamayı becebilirsen çok şaşıracaksın: yaşamın en kocaman hazinelerinden birine rastlamış olacaksın.

Bu boşlukların içinden geçerken, farkında olmasan bile onlardan yararlanmış oluyorsun. Onun kokusunun bir parçası, ona ait bir birşeyler, sen farkına varmamış olsan bile varlığında asılı kalıyor. Ama şu andan itibaren tetikte ol. Yavaş, yavaş bu hüneri edineceksin.

ÜÇ KERE KAYDA GEÇMEK

Budizmde “üç kere dikkate almak” olarak bilinen belli bir yöntem vardır. Bir sorun çıktığında- örnek olarak birey birdenbire cinsel bir dürtü, veya açgözlülük veya öfke duyduğunda- bireyin bu duygunun orada olduğunu üç kere kayda geçmesi gerekmektedir. Eğer öfke duygusu geldiyse, mürit içinden üç kere, “Öfke…öfke…öfke” demeli ki, onu tamamıyla fark etmiş, bilincinden kaçmasını engellemiş olsun. Hepsi bu- daha sonra her ne yapmaktaysa ona geri dönüyor. Öfkeyle ilgili bir şey yapmıyor, yalnızca onu üç kere kayda geçiyor.

Bu müthiş güzelliktedir. Bir şeyin farkına vardığın ve onu kayda geçtiğin anda o kaybolabilir. Çoğalış seni ele geçiremez nedeni ise bu ancak sen şuursuz olduğunda mümkündür. Bu üç kere kaydediş seni kendi içerisinde öylesine farkında yapar ki, öfkeden ayrılmış olursun. Onu nesnelleştirebilirsin nedeni ise o oradadır ve sen buradasındır. Buda müritlerine bunu her bölgede uygulamalarını söylemişti.

Genelde tüm kültür ve uygarlıklar bize sorunları bastırmayı öğrettiği için git gide onların farkına varmamaya- hem de onları unutup, var olmadıklarını sanmaya başlıyorsun.

Aslında doğru var olan bunun tam tersidir. Onların mutlak derecede bilincine vardığında, bu bilince varmanın ve onlara odaklanmanın ta kendisi, sorunların eriyip gitmesini sağlayacaktır.

DOĞRULAMA KURALI

“Doğrulama kuralı” tecrübe et müthiş bir kural vardır. İçinden bir şeyi derinlemesine, tüm ve mutlak olarak doğruladığında, o hakikat olmaya başlar. İnsanlar bu sebeple sefalet içindedir- sefaleti doğrularlar! İnsanlar bu sebeple mutludur-ama yalnızca bir kaç birey, nedeni ise yalnızca bir kaç birey hayatlarını ne türlü şekillendirdiklerinin farkındadır. Bir sefer coşkuyu doğruladıklarında, coşkulu insanlar olurlar.

Bunu etki edin: olumlu olmayan olanı doğrulamayı bırakıp, olumlu olanı doğrulamaya başla.

Bir kaç hafta içerisinde, elinde ne türlü sihirli bir anahtar tutuyor olduğuna şaşıracaksın.

Örneğin kolay üzülen biriysen, gece yatmadan önce yirmi kere kendi kendine sessiz ve derin bir şekilde- ama kendini duyabilecek civarı fazla yüksek sesle- sevinçli olacşebekesini, bunun gerçekleşeceğini, yöntemde olduğunu doğrula. Çoğalış son üzüntünü yaşadın…üzüntüye elveda! Bunu yirmi kere tekar edip uykuya dal.

Sabah uyandığının farkına vardığın anda, daha gözlerini açmadan bunu yirmi kere tekrarla.

Gör bak, günün ne türlü değişiyor. Şaşıracaksın nedeni ise bir başka nitelik seni sarmalıyor olacak. Yedi gün içerisinde bir şeyi doğrulamış ve onun neticenini görmüş olacaksın. Daha Sonra yavaş, yavaş olumlu olmayan var olan her şeyden kurtul. Her hafta bir olumlu olmayan şey seçip ondan kurtul. Bir tane de olumlu nitelik seçip onu iyice özümse.

Bu tamamıyla bir tercih meselesidir. Cehennemi oluşturan da kendi düşüncelerindir, cenneti oluşturan da. “İnsan ne düşünüyorsa odur”. Bunun Için tanık olduğun zaman- düşüncenin hem bir cehennemi hem bir de cenneti yaratabildiğine- sıfır-düşünce noktasına doğru o son sıçrayışın gerçekleşmesi muhtemel olabilir. Birey o zaman çoğalış hem bir cehennemin hem bir de cennetin ötesine geçebilir. Ve unutma cenneti aşmak, cehennemi aşmaktan daha kolaydır. Bu yüzden önce olumsuzdan başlayıp, daha sonra olumluya geç. Bu bir paradoks benzeri görünse de güzel bir şeyi bırakmak, çirkin bir şeyi bırakmaktan daha kolaydır. Çirkin birşeyler insana yapışıp, kalır.

Cehennemi cennete dönüştür- Batı dinleri hiçbir zaman bunun ötesine geçmese de Doğu bunun için çabaladı- daha sonra cenneti de bırak nedeni ise olumlu bir fikir bile halen bir düşüncedir.

Sıfır-düşünceyi, düşüncesizliği doğrulamaya başlarsan, bitiminde son var olan gerçekleşecektir.

 

 

Yorum Yapin